Safeviler'i kim yıktı ?

umudumvar

Global Mod
Global Mod
Safeviler’i Kim Yıktı? – Bir İmparatorluğun Çöküşüne İnsan, Siyaset ve Tarih Üzerinden Bakış

Tarih meraklısı biri olarak, Safevi Devleti’nin yükselişi kadar yıkılışının da nedenleri beni her zaman derinden düşündürmüştür. Bu yazıyı forumda paylaşma sebebim sadece “kim yıktı” sorusuna yanıt bulmak değil; aynı zamanda bir medeniyetin çöküşünde bireylerin, toplumsal yapının ve cinsiyet temelli yaklaşımların nasıl rol oynadığını birlikte tartışabilmek. Çünkü tarih, sadece savaşların ya da hükümdarların hikâyesi değildir; halkın, kadınların, erkeklerin, tüccarların ve askerlerin bir arada dokuduğu karmaşık bir örgüdür.

---

1. Safevi Devleti’nin Kuruluşundan Zirvesine

Safevi Devleti, 1501 yılında Şah İsmail tarafından Tebriz merkezli olarak kuruldu. Bu devlet, Şii inancını resmî mezhep haline getirerek İran kimliğini yeniden tanımladı. Osmanlı’nın Sünni kimliği karşısında farklı bir teolojik, kültürel ve siyasi merkez haline geldi.

16. yüzyılın ortalarında Şah I. Abbas döneminde (1588–1629), devlet en parlak günlerini yaşadı. O dönemde yaklaşık 2,5 milyon kilometrekarelik bir coğrafyaya hükmediyorlardı (Kaynak: Cambridge History of Iran, Vol. VI).

Tahran, İsfahan ve Tebriz gibi şehirlerde sanat, mimari ve ticaret alanlarında muazzam bir gelişme yaşandı. İsfahan’daki Nakş-ı Cihan Meydanı hâlâ o dönemin kültürel mirasının bir sembolüdür.

Ama her yükseliş gibi bu da sonsuz değildi.

---

2. Çöküşün Başlangıcı: İç Zayıflıklar ve Yönetim Krizi

Safevi Devleti’nin çöküşünü yalnızca dış saldırılara bağlamak eksik olur. En önemli nedenlerden biri, merkezi otoritenin zamanla çözülmesiydi. Şah Abbas’tan sonra gelen hükümdarlar zayıf karakterliydi ve çoğu saray entrikalarıyla uğraşırken ülke yönetimi ellerinden kaydı.

Saray çevresinde kadınların ve harem ağalarının etkisi artmış, bu da karar alma süreçlerini yavaşlatmıştı. Ancak bu durum, kadınların “suçlu” olduğu anlamına gelmiyor; aksine, kadınlar dönemin sosyal hayatında denge unsuru olmuşlardır.

Örneğin Şah Abbas döneminde saray kadınları, ticari ilişkilerde sosyal köprü görevi görmüş, hatta bazıları vakıf kurumları kurarak halkın refahına katkıda bulunmuştur (Sussan Babaie, Isfahan and its Palaces, 2008).

Buna karşın erkek yönetici kadrolar, askeri disiplini kaybetmiş ve kabileler arasındaki güç çekişmeleri devleti içten zayıflatmıştır. Özellikle Kızılbaş aşiretleri arasındaki rekabet, ordu içinde bölünmelere neden olmuştur. Bu, stratejik bir dağınıklığa yol açtı — ve tarih boyunca iç bölünme, dış saldırıdan daha yıkıcı olmuştur.

---

3. Afgan Saldırıları ve Dönüm Noktası (1722)

1722 yılı, Safevi tarihinin kırılma noktasıdır. Afgan Hotaki kabilesinden Mahmud Hotaki, Ghilzai aşiretlerinin desteğiyle İran topraklarına girdi. O dönemde başkent İsfahan, iç karışıklıklar nedeniyle savunmasızdı.

Mahmud’un ordusu sadece 20.000 kişiydi, ancak karşısındaki Safevi ordusu moral ve liderlik bakımından çökmüştü (Kaynak: Rudi Matthee, Persia in Crisis: Safavid Decline and the Fall of Isfahan, 2012).

İsfahan 6 ay boyunca kuşatma altında kaldı. Yaklaşık 80.000 sivil açlıktan öldü; halk ot, deri ve hatta hayvan leşiyle hayatta kalmaya çalıştı (Matthee, s. 259). Şah Hüseyin sonunda teslim oldu — böylece 221 yıllık Safevi hanedanı fiilen sona erdi.

Bu olay, bir ordunun değil, bir toplumun çöküşüydü.

Mert gibi stratejik düşünen bir tarihçi buna “askeri zafiyet” diyebilirdi. Elif gibi sosyal gözlemci biri ise “insan dayanışmasının yokluğu” derdi.

Gerçek şu ki, her ikisi de haklı olurdu.

---

4. Erkeklerin Pratik, Kadınların İlişkisel Bakışları

Tarihi olaylara cinsiyet perspektifinden bakmak klişe değildir; bilakis derinlik kazandırır.

Erkek tarihçiler çoğunlukla Safevilerin yıkılışını askeri stratejiyle, ordunun disiplin kaybıyla açıklarlar. Kadın tarihçiler ise sosyal çöküşe, ekonomik krize ve moral bozulmasına odaklanır.

Gerçek şu ki bu iki yaklaşım birleştiğinde, tarih bütünleşir.

Erkeklerin çözüm arayışı, kadınların insani bakışını tamamlar. Çünkü İsfahan’daki açlıktan ölenlerin hikâyesi, sadece sayısal veri değildir; o, insan ruhunun kırılma noktasıdır.

Verilere göre 1720’lerin başında İran nüfusu yaklaşık 10 milyondu, ancak 1722 kuşatması sonrası bu sayının %10’a yakını yok oldu (UNESCO Historical Demography Estimates, 2018).

Bu, sadece bir savaşın değil, bir toplumun duygusal ve ahlaki dengesinin de çöküşüydü.

---

5. Osmanlı ve Rus Etkisi: Dış Güçlerin Hesabı

Safevilerin zayıflaması, iki büyük imparatorluğun iştahını kabarttı: Osmanlılar ve Ruslar.

1724 İstanbul Antlaşması’yla iki devlet İran topraklarını aralarında paylaştı. Osmanlı, Tebriz ve Hamedan’ı; Rusya ise Hazar kıyılarını aldı.

Bu antlaşma, Safevilerin yıkıldığını uluslararası düzeyde tescilleyen belgedir.

Ancak ilginçtir ki, 1736’da Nadir Şah Afşar (eski bir Safevi komutanı) isyan ederek Afganları ülkeden çıkardı ve Safevi hanedanını tamamen ortadan kaldırarak Afşar Hanedanı’nı kurdu.

Yani Safevileri yıkanlar sadece Afganlar değil, aynı zamanda içten gelen bir güç değişimiydi.

Tarih bize şunu öğretir: Bir devleti düşman değil, kendi iç zayıflığı yıkar.

---

6. Verilerle Çözümleme: Bir Devletin Anatomisi

📊 Ekonomik Gerileme: 17. yüzyıl sonlarında ipek ihracatı %70 azaldı (Matthee, Persia in Crisis). Avrupa ticaret yollarının denizlere kayması, Safevi ekonomisini çökertti.

⚔ Askerî Dağınıklık: Kızılbaş birliklerinin yerine getirilen Gürcü ve Ermeni paralı askerler sadakat sorunu yarattı.

🏛 Sosyal Çözülme: Tarımsal üretim düştü, kıtlık yayıldı. Vergi sistemi adaletsizleşti.

Bu göstergeler, tarihsel yıkımın sadece bir savaş değil, bir sistem çöküşü olduğunu kanıtlar.

---

7. Forum İçin Bir Soru: “Yıkım mı, Dönüşüm mü?”

Sizce Safeviler gerçekten “yıkıldı” mı, yoksa başka bir biçimde “dönüştü” mü?

Çünkü Nadir Şah’ın yönetimi, İran’ın askeri gücünü yeniden canlandırdı; Şii kimliği ise varlığını sürdürdü.

Yani ideolojik olarak Safeviler hâlâ yaşıyor olabilir mi?

Tarih, bazen yıkımların ardında dönüşümleri gizler.

Tıpkı saf olmayan bir madde gibi, toplumlar da karışımlarından yeni biçimler doğurur.

Safevilerin çöküşü, İran kimliğinin yeniden şekillendiği bir laboratuvardı — ve bugün hâlâ o deneyin sonuçlarını yaşıyoruz.

Peki sizce, tarih bize “çöküş” dediğimiz şeyin aslında “yeniden yapılanma” olduğunu gösterebilir mi?

Forumda bu soruyu tartışalım; çünkü geçmişi anlamak, bugünü inşa etmenin en güvenilir verisidir.
 
Üst