Anayasa Mahkemesi şu hususlara vurgu yaptı:
. Hakim takdirde hata yapsa bile verdiği sonucun bağlayıcılık vasfı ortadan kalkmamaktadır.
. Bir yargı merciinin kanuni temeli bulunmadıkça başka bir yargı merciince ya da bizzat kendisi tarafınca verilen bir sonucu icra etmemesi yolunda idareye talimat göndermesi kabul edilebilir bir durum değildir.
. Hukuka aykırı kararların icrası ancak ilgili usul kanunlarında öngörülen yöntemlere uyularak durdurulabilir.
. Hukuken hatalı bile olsa kanunda öngörülen usullere uygun olarak ortadan kaldırılmadıkça mahkeme sonucunın icrası zorunludur.
Anayasa’nın 138. maddesinin son fıkrasında yasama ve yürütme organları ile idarenin mahkeme kararlarına uymak zorunda olduğu, bu organların ve idarenin, mahkeme kararlarını hiç bir suretle değiştiremeyeceği ve bunların yerine getirilmesini geciktiremeyeceği belirtilmiştir. Mahkeme kararlarına uyulması zorunluluğu ile bunların idare tarafınca değiştirilemeyeceği ve yerine getirilmesinin geciktirilemeyeceği kuralı anayasal hak ve özgürlükler için geçerli olan ek bir güvencedir. ötürüsıyla idare tarafınca mahkeme sonucunın uygulanmasının reddedilmesi veya değiştirilmesi Anayasa’nın 138. maddesinin son fıkrasında yer alan özel güvenceye aykırı olacaktır.
İhtilaf konusu taşınmazın başvurucular adına tesciline hükmedilen 7/3/2017 tarihindeki sonucun kanunlara nazaran kurularak faaliyette bulunduğu tereddütsüz olan bir mahkemece verildiği açıktır. ötürüsıyla söz konusu sonucun bağlayıcılığının olmadığını ve gereğinin idarece gecikmeksizin yerine getirilmesi zorunluluğunun bulunmadığını düşündürtecek hiç bir niçin yoktur.
Tapu Müdürlüğü, başvurucular lehine verilen tescil sonucunı Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2016/367 sayılı davasında 7/9/2016 tarihinde ihtiyati tedbir sonucu verilmiş olması sebebiyle icra etmekte tereddüt etmiş ise de ihtiyati tedbir kararlarının mahkeme hükümlerinin tesciline engel teşkil etmediği açıktır. İhtiyati tedbir sonucu taşınmaz malikinin taşınmazını üçüncü kişilere satmasını veya devretmesini önlemeye yönelik olup bu sonucun mahkeme hükümlerinin icrasını önleyici bir fonksiyonu bulunmamaktadır. Asliye Hukuk Mahkemesinin 19/7/2017 tarihindeki sonucunda yer alan ve E.2016/526 sayılı davada A.A.nın davayı kabul etmesinin gerçekte taşınmazın rızaen devredilmesi niteliğinde olduğu görüşünün de kabul edilebilir bir yanı bulunmamaktadır. Söz konusu davada davalı A.A. davayı kabul etmiş ise de taşınmazın mülkiyeti A.A.nın kabulüyle değil mahkeme sonucuyla başvuruculara intikal etmiştir. Öte yandan E.2016/526 sayılı dosyada görülen davanın taraflarının kötü niyetli olup olmadığını değerlendirmek mezkür davaya bakan hakimin takdirindedir. Hakim takdirde hata yapsa bile verdiği sonucun bağlayıcılık vasfı ortadan kalkmamaktadır. ötürüsıyla Tapu Müdürlüğü ihtiyati tedbir sonucunı gerekçe göstererek tescil sonucunı icra etmekten kaçınamaz. Tapu Müdürlüğünün bir mahkeme sonucunı icra etmemesi Anayasa’nın 138. maddesinin son fıkrasını açıkça ihlal etmektedir.
Ayrıca somut vakada Tapu Müdürlüğünün Asliye Hukuk Mahkemesinin talimatı doğrultusunda başvurucular lehine verilen tescil hükmünü icra etmekten imtina ettiği görülmektedir. Belirtilmelidir ki bir yargı merciinin kanuni temeli bulunmadıkça başka bir yargı merciince ya da bizzat kendisi tarafınca verilen bir sonucu icra etmemesi yolunda idareye talimat göndermesi kabul edilebilir bir durum değildir. sonucun hukuka aykırı olduğunun düşünülmesi mahkemelerin kanunda öngörülmeyen bir usulle bir sonucun icrasını durdurmasını meşru kılmaz. Hukuka aykırı kararların icrası ancak ilgili usul kanunlarında öngörülen yöntemlere uyularak durdurulabilir. Bunun haricindeki her türlü müdahale Anayasa’nın 138. maddesinin son fıkrasıyla çelişir.
Asliye Hukuk Mahkemesi tarafınca Tapu Müdürlüğüne gönderilen ve taşınmazın başvurucular lehine tescil edilmemesi talimatını içeren 7/4/2017 tarihindeki yazıda ihtiyati tedbir sonucunın başvurucuların dava açmasından önce verildiğine vurgu yapıldığı gözlemlenmiştir. 5403 sayılı Kanun’un 8/İ maddesi kapsamındaki ön alım hakkının kullanılabilmesinin şartlarının belirlenmesi, birden çok sınırdaş taşınmaz maliki tarafınca bu hakkın kullanılması halinde nasıl karar verileceği ve bir sınırdaş lehine ihtiyati tedbir sonucu verilmiş olmasının diğer sınırdaşın dava açmasına engel oluşturup oluşturmadığı meselelerini çözümlemek Anayasa Mahkemesinin nazaranvi değildir. Bu hususlar, 5403 sayılı Kanun’un 8/İ maddesinde düzenlenen ön alım hakkının esasıyla ilgili sorunlar olup bunları çözüme kavuşturmak derece mahkemelerinin işidir.
aynı zamanda Asliye Hukuk Mahkemesi, başvurucular tarafınca açılan ve E.2016/526 sayılı dosyada görülen davada bu meseleleri değerlendirerek bir karar vermiştir. Anayasa Mahkemesinin önündeki mesele bu sonucun 5403 sayılı Kanun’a uygun olup olmadığını değil icra edilmemesinin mülkiyet hakkını ihlal edip etmediğini denetlemektir. Asliye Hukuk Mahkemesinin A.S. tarafınca açılan davada verilen ihtiyati tedbir sonucunın A.S.ye üstün bir hak tanıdığını ve başvurucular lehine tescil sonucu verilmesini engellediğini düşünmesi halinde başvurucular lehine karar vermedilk önce bunu dikkate alması gerekirdi. Karar verildikten daha sonra Asliye Hukuk Mahkemesinin Tapu Müdürlüğüne gönderdiği idari bir yazıyla sonucunın yanlış olduğunu ima etmesi ve sonucun uygulanmamasını Tapu Müdürlüğünden istemesi Anayasa’nın 138. maddesiyle uyumlu olmadığı gibi ciddiyetle de bağdaşmamaktadır. Hukuken hatalı bile olsa kanunda öngörülen usullere uygun olarak ortadan kaldırılmadıkça mahkeme sonucunın icrası zorunludur.
Üçüncü kişilerin haklarının zedeleneceği düşüncesi de Asliye Hukuk Mahkemesinin sonucun icra edilmemesi yönünde Tapu Müdürlüğüne talimat vermesini haklılaştırmaz. Başvurucuların dava açtığı tarihte, A.S. tarafınca açılan davanın da derdest olduğu görülmektedir. Asliye Hukuk Mahkemesinin her iki davayı beraber değerlendirmesi ve bundan daha sonra karar vermesi adaletin iyi yönetimi ve usul ekonomisi açısından uygun olurdu. Ancak Asliye Hukuk Mahkemesi dosya yönetimindeki bu ihmal ve başarısızlığını hiç bir kanuni temele dayanmaksızın sonucun icrasını durdurarak gidermeye çalışmış, bu biçimdece lehlerine verilmiş bir mahkeme sonucunın icrası hakkından başvurucuları mahrum bırakmıştır.
Başvurucular tarafınca açılan davalarda İdare Mahkemesi de Tapu Müdürlüğünün Asliye Hukuk Mahkemesinin talimatını yerine getirmede bağlı yetki arasında olduğunu belirterek tescil talebini reddetmesinin hukuka uygun olduğu kararına ulaşmıştır. İdare Mahkemesinin Asliye Hukuk Mahkemesinin 7/4/2017 tarihindeki müzekkeresinin Anayasa’nın 138. maddesine aykırı olup olmadığı yönünden bir denetim yapmadığı görülmektedir. Yargısal nitelikte olmadığı açık olan söz konusu müzekkerenin Tapu Müdürlüğü yönünden bağlayıcı olduğunun kabulüyle uyuşmazlıktaki asıl meseleyle ilgili bir inceleme yapılmasından kaçınılması etkili bir yargısal denetim yapılmaması kararınu doğurmuştur.
Sonuç olarak başvurucular lehine verilen tescil sonucunın icra edilmemesinin Anayasa’nın 138. maddesinin son fıkrasında yer alan mahkeme kararlarının bağlayıcılığı ve gecikmeksizin yerine getirilmesi gerektiği güvencesine aykırı olduğu, ötürüsıyla Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiği kanaatine varılmıştır.
KARAR
RABİA AYDIN VE ŞERİFE AKSU BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2018/37136)
Karar Tarihi: 28/12/2021
R.G. Tarih ve Sayı: 2/2/2022-31738
. Hakim takdirde hata yapsa bile verdiği sonucun bağlayıcılık vasfı ortadan kalkmamaktadır.
. Bir yargı merciinin kanuni temeli bulunmadıkça başka bir yargı merciince ya da bizzat kendisi tarafınca verilen bir sonucu icra etmemesi yolunda idareye talimat göndermesi kabul edilebilir bir durum değildir.
. Hukuka aykırı kararların icrası ancak ilgili usul kanunlarında öngörülen yöntemlere uyularak durdurulabilir.
. Hukuken hatalı bile olsa kanunda öngörülen usullere uygun olarak ortadan kaldırılmadıkça mahkeme sonucunın icrası zorunludur.
Anayasa’nın 138. maddesinin son fıkrasında yasama ve yürütme organları ile idarenin mahkeme kararlarına uymak zorunda olduğu, bu organların ve idarenin, mahkeme kararlarını hiç bir suretle değiştiremeyeceği ve bunların yerine getirilmesini geciktiremeyeceği belirtilmiştir. Mahkeme kararlarına uyulması zorunluluğu ile bunların idare tarafınca değiştirilemeyeceği ve yerine getirilmesinin geciktirilemeyeceği kuralı anayasal hak ve özgürlükler için geçerli olan ek bir güvencedir. ötürüsıyla idare tarafınca mahkeme sonucunın uygulanmasının reddedilmesi veya değiştirilmesi Anayasa’nın 138. maddesinin son fıkrasında yer alan özel güvenceye aykırı olacaktır.
İhtilaf konusu taşınmazın başvurucular adına tesciline hükmedilen 7/3/2017 tarihindeki sonucun kanunlara nazaran kurularak faaliyette bulunduğu tereddütsüz olan bir mahkemece verildiği açıktır. ötürüsıyla söz konusu sonucun bağlayıcılığının olmadığını ve gereğinin idarece gecikmeksizin yerine getirilmesi zorunluluğunun bulunmadığını düşündürtecek hiç bir niçin yoktur.
Tapu Müdürlüğü, başvurucular lehine verilen tescil sonucunı Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2016/367 sayılı davasında 7/9/2016 tarihinde ihtiyati tedbir sonucu verilmiş olması sebebiyle icra etmekte tereddüt etmiş ise de ihtiyati tedbir kararlarının mahkeme hükümlerinin tesciline engel teşkil etmediği açıktır. İhtiyati tedbir sonucu taşınmaz malikinin taşınmazını üçüncü kişilere satmasını veya devretmesini önlemeye yönelik olup bu sonucun mahkeme hükümlerinin icrasını önleyici bir fonksiyonu bulunmamaktadır. Asliye Hukuk Mahkemesinin 19/7/2017 tarihindeki sonucunda yer alan ve E.2016/526 sayılı davada A.A.nın davayı kabul etmesinin gerçekte taşınmazın rızaen devredilmesi niteliğinde olduğu görüşünün de kabul edilebilir bir yanı bulunmamaktadır. Söz konusu davada davalı A.A. davayı kabul etmiş ise de taşınmazın mülkiyeti A.A.nın kabulüyle değil mahkeme sonucuyla başvuruculara intikal etmiştir. Öte yandan E.2016/526 sayılı dosyada görülen davanın taraflarının kötü niyetli olup olmadığını değerlendirmek mezkür davaya bakan hakimin takdirindedir. Hakim takdirde hata yapsa bile verdiği sonucun bağlayıcılık vasfı ortadan kalkmamaktadır. ötürüsıyla Tapu Müdürlüğü ihtiyati tedbir sonucunı gerekçe göstererek tescil sonucunı icra etmekten kaçınamaz. Tapu Müdürlüğünün bir mahkeme sonucunı icra etmemesi Anayasa’nın 138. maddesinin son fıkrasını açıkça ihlal etmektedir.
Ayrıca somut vakada Tapu Müdürlüğünün Asliye Hukuk Mahkemesinin talimatı doğrultusunda başvurucular lehine verilen tescil hükmünü icra etmekten imtina ettiği görülmektedir. Belirtilmelidir ki bir yargı merciinin kanuni temeli bulunmadıkça başka bir yargı merciince ya da bizzat kendisi tarafınca verilen bir sonucu icra etmemesi yolunda idareye talimat göndermesi kabul edilebilir bir durum değildir. sonucun hukuka aykırı olduğunun düşünülmesi mahkemelerin kanunda öngörülmeyen bir usulle bir sonucun icrasını durdurmasını meşru kılmaz. Hukuka aykırı kararların icrası ancak ilgili usul kanunlarında öngörülen yöntemlere uyularak durdurulabilir. Bunun haricindeki her türlü müdahale Anayasa’nın 138. maddesinin son fıkrasıyla çelişir.
Asliye Hukuk Mahkemesi tarafınca Tapu Müdürlüğüne gönderilen ve taşınmazın başvurucular lehine tescil edilmemesi talimatını içeren 7/4/2017 tarihindeki yazıda ihtiyati tedbir sonucunın başvurucuların dava açmasından önce verildiğine vurgu yapıldığı gözlemlenmiştir. 5403 sayılı Kanun’un 8/İ maddesi kapsamındaki ön alım hakkının kullanılabilmesinin şartlarının belirlenmesi, birden çok sınırdaş taşınmaz maliki tarafınca bu hakkın kullanılması halinde nasıl karar verileceği ve bir sınırdaş lehine ihtiyati tedbir sonucu verilmiş olmasının diğer sınırdaşın dava açmasına engel oluşturup oluşturmadığı meselelerini çözümlemek Anayasa Mahkemesinin nazaranvi değildir. Bu hususlar, 5403 sayılı Kanun’un 8/İ maddesinde düzenlenen ön alım hakkının esasıyla ilgili sorunlar olup bunları çözüme kavuşturmak derece mahkemelerinin işidir.
aynı zamanda Asliye Hukuk Mahkemesi, başvurucular tarafınca açılan ve E.2016/526 sayılı dosyada görülen davada bu meseleleri değerlendirerek bir karar vermiştir. Anayasa Mahkemesinin önündeki mesele bu sonucun 5403 sayılı Kanun’a uygun olup olmadığını değil icra edilmemesinin mülkiyet hakkını ihlal edip etmediğini denetlemektir. Asliye Hukuk Mahkemesinin A.S. tarafınca açılan davada verilen ihtiyati tedbir sonucunın A.S.ye üstün bir hak tanıdığını ve başvurucular lehine tescil sonucu verilmesini engellediğini düşünmesi halinde başvurucular lehine karar vermedilk önce bunu dikkate alması gerekirdi. Karar verildikten daha sonra Asliye Hukuk Mahkemesinin Tapu Müdürlüğüne gönderdiği idari bir yazıyla sonucunın yanlış olduğunu ima etmesi ve sonucun uygulanmamasını Tapu Müdürlüğünden istemesi Anayasa’nın 138. maddesiyle uyumlu olmadığı gibi ciddiyetle de bağdaşmamaktadır. Hukuken hatalı bile olsa kanunda öngörülen usullere uygun olarak ortadan kaldırılmadıkça mahkeme sonucunın icrası zorunludur.
Üçüncü kişilerin haklarının zedeleneceği düşüncesi de Asliye Hukuk Mahkemesinin sonucun icra edilmemesi yönünde Tapu Müdürlüğüne talimat vermesini haklılaştırmaz. Başvurucuların dava açtığı tarihte, A.S. tarafınca açılan davanın da derdest olduğu görülmektedir. Asliye Hukuk Mahkemesinin her iki davayı beraber değerlendirmesi ve bundan daha sonra karar vermesi adaletin iyi yönetimi ve usul ekonomisi açısından uygun olurdu. Ancak Asliye Hukuk Mahkemesi dosya yönetimindeki bu ihmal ve başarısızlığını hiç bir kanuni temele dayanmaksızın sonucun icrasını durdurarak gidermeye çalışmış, bu biçimdece lehlerine verilmiş bir mahkeme sonucunın icrası hakkından başvurucuları mahrum bırakmıştır.
Başvurucular tarafınca açılan davalarda İdare Mahkemesi de Tapu Müdürlüğünün Asliye Hukuk Mahkemesinin talimatını yerine getirmede bağlı yetki arasında olduğunu belirterek tescil talebini reddetmesinin hukuka uygun olduğu kararına ulaşmıştır. İdare Mahkemesinin Asliye Hukuk Mahkemesinin 7/4/2017 tarihindeki müzekkeresinin Anayasa’nın 138. maddesine aykırı olup olmadığı yönünden bir denetim yapmadığı görülmektedir. Yargısal nitelikte olmadığı açık olan söz konusu müzekkerenin Tapu Müdürlüğü yönünden bağlayıcı olduğunun kabulüyle uyuşmazlıktaki asıl meseleyle ilgili bir inceleme yapılmasından kaçınılması etkili bir yargısal denetim yapılmaması kararınu doğurmuştur.
Sonuç olarak başvurucular lehine verilen tescil sonucunın icra edilmemesinin Anayasa’nın 138. maddesinin son fıkrasında yer alan mahkeme kararlarının bağlayıcılığı ve gecikmeksizin yerine getirilmesi gerektiği güvencesine aykırı olduğu, ötürüsıyla Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiği kanaatine varılmıştır.
KARAR
RABİA AYDIN VE ŞERİFE AKSU BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2018/37136)
Karar Tarihi: 28/12/2021
R.G. Tarih ve Sayı: 2/2/2022-31738