Eski Başbakan Tansu Çiller: 28 Şubat’ta ailemle tehdit edildim

Adanali

Member
“REFAHYOL” DEDİK DARBE SÜRECİ BAŞLADI

28 Şubat’ı anlamak için önce 1995 seçimlerine ve dönemin Meclis’ine bakmak lazım. Seçimden Refah Partisi 158 vekille birinci, Doğru Yol Partisi 135 vekille ikinci, seçime Büyük Birlik Partisi ile beraber giren Anavatan Partisi ise 132 milletvekili ile üçüncü çıktı. Milletin verdiği mesaja nazaran birinci ve ikinci partinin hükümeti kurması gerekiyordu. Ama biz, ilk zaman içinderda geleneksel olan bir merkez sağ hükümeti kurmak istedik. Millete söz vermiştik gereğini yaparak ANAYOL’U denemek istedik. Vekil sayımız fazla bulunmasına rağmen başbakanlığı Anavatan’a verdim. Ancak azınlık hükümeti olduk, kısa sürede de düşürüldük. Yeni hükümet arayışları başlayınca “Geçerli olan milletin dediğidir. Birinci ve ikinci parti olarak REFAHYOL hükümetini kuracağız” dedim. Biz bu yola girince bu darbe projesi ortaya konuldu.

Eski Başbakanlardan Tansu Çiller, Türkiye gündemine ilişkin Yeni Şafak’a açıklamalarda bulundu. Yuvarlak masa çevresinde bir araya gelen 6 muhalefet partisinin parlamenter sisteme dönüş önerisini değerlendiren Çiller, parlamenter sistemin millete umut olamayacağını söylemiş oldu. Parlamenter sistemde ortaya çıkan koalisyon tabloları yüzünden Türkiye’nin yönetilemediğini vurgulayan Çiller, “Türkiye yine koalisyonlara emanet edilmemeli. Bu koalisyonların nelere mal olacağını yaşayarak bakılırsan birisiyim’ dedi.

ÇOCUKLARIM VE EŞİMLE TEHDİT ETTİLER

Darbe projesinin hedefi Refah Partisi idi ancak Doğru Yol Partisi de fiili hedef oldu. Refah Partisi ile koalisyon kurmamamız için baskılar yapıldı. 28 Şubat’a gelmedilk önce de hükümetten ayrılmam için tehditler aldım. Bize sadece “Partiniz parçalanır” demediler. “bu biçimde giderseniz eğer ailenizden şu gider, bu gider” dediler. bu biçimde “İpim cebimde! Ne yapacaksanız bana yapın” dedim. İki evladım ve eşim üzerinden tehdit edildim. Bunlar demokrasiyle bağdaşır şeyler değildi.

GÖNDERDİĞİM VEKİL ONLARA KATILDI

DYP’yi parçalamak üzere bizden ayrılanlarla derleme toplama partisi olarak isimlendirdiğimiz Demokrat Türkiye Partisi (DTP) kuruldu. Milletvekillerimiz Anavatan Partisi’ne transfer edildi. Otel odalarında milletvekili transferlerini yaşadık. O kadar ki “Aman yapmasınlar” demesi için yolladığım milletvekili bile onlara katıldı. Çünkü gidenin önüne de bir dosya temalıyor, tehdit ediliyordu ya da bir menfaat teklif ediliyordu. Netice itibariyle milletin çoğunluk olarak yolladığı irade azınlık yapıldı, demokrasi katledildi. Demokrasi milletin iradesidir, eğer milletin iradesi başka bir iradeye teslim edilebiliyorsa, çoğunluk azınlık yapılıyorsa, adı demokrasi değil darbedir.

BÇG’yi ortaya çıkaranlar cezalandırıldı

Batı Çalışma Grubu’nu (BÇG) ilk ordudaki bazı askerlerden duyduğunu kaydeden Çiller, bunu hükümetin çözmesini istediğini ancak konuyu Demirel’in askeri kanada verdiğini belirtti:

DEMİREL KONUYU ASKERE TAŞIDI

Olay ortaya çıktıktan daha sonra Erbakan’la bu konuyu istişare ettik. Erbakan’a “Bu işe hükümet el koymalıdır. Cumhurbaşkanı’na götürmek doğru olmaz” dedim. Cumhurbaşkanı’nın bunu askeri kanata aktaracağını biliyordum. Erbakan ise bizim atacağımız bir adımın toplumu böleceğini belirterek konuyu Sayın Demirel’e götürdü. Ama Cumhurbaşkanı tahmin ettiğim gibi bunu askeri kanada verdi. Askeri kanat da bunu yapanları araştırmak ve önlemek yerine bunu ortaya çıkaranları adeta cezalandırma süreci başlattı. Netice itibariyle bu projeyi tasfiye ettik. Ama demokrasi tarihinin bir ayıbı olarak hala hatırlanmakta.

Bu süreç bana şunu telkin etti: Ordunun arasında iki grup vardı. Bir grup buna karşıydı, bir grup da bunu yapanlardı. Hatta yıllar daha sonra karşı grubun başını çeken arkadaşlardan biri Romanya’da parkta öldürüldü. Bana hesaplaşma gibi geldi.

Yazın bakalım!

Tansu Çiller, 28 Şubat 1997’deki MGK’da Demirel’in, bürokratların seçilmiş siyasilere hakimiyet kurmasına müsaade ettiğini anlattı:


28 Şubat 1997’de gerçekleşen Milli Güvenlik Kurulu toplantısı sadece sözle değil, vücut diliyle idare edilen bir toplantıydı. Erbakan’a kelimelerle olmasa, vücut hareketleriyle saygısızlık yapıldı. Milletin seçtiği değil, atanan kadronun hakimiyetiyle devam etti. Cumhurbaşkanımız da o bürokratik grubun siyasilere karşı çıkışlarına müsaade etti. “Ne var ise burada konuşsunlar” şeklinde bir yaklaşım sergiledi. Toplantı sertleşti ve ondan sonrasında “Yazın bakalım”, “Yazılsın bakalım” şeklinde üsluba dönüşmeye başladı. Ama biz “Yazın bakalım” dedikleri şeyleri karara çevirecek imzayı atmadık.

KOMUTANLARI EMEKLİ EDELİM

MGK’dan çıkıp önceki darbe süreçlerini hayatış tecrübeli arkadaşlarımı topladım. Ne yapacağımızı tartıştık. Bütün Kuvvet Komutanlarını ve Jandarma Genel Komutanı’nı derhal emekli etmemiz gerektiği sonucunı aldık. Bunu Sayın Erbakan’a teklif ettim. Ancak Erbakan uzlaşarak bu işin arasından çıkmamız gerektiği görüşündeydi. Erbakan, “Cumhurbaşkanı bunu imzalamaz” dedi, haklıydı. “Seçime gidelim” dedim. “Bu Meclis’ten seçim sonucu çıkmaz” dedi. “Çıkmasın, millet görür” dedim. Nitekim bir sonuç alamadık.

O MGK’da FETÖ de konuşuldu

O MGK’da FETÖ’nün ayrıca ele alındığını aktaran Çiller, kurulun tehlikenin farkında olmalarına rağmen koalisyonla uğraşmayı tercih ettiğini bildirdi:

FETÖ, hiç bir zaman Refah Partisi, Selamet Partisi çizgisinde olan muhafazakar çizgideki partilere yakınlık göstermedi. Daha oldukca merkez sağa ve ilginçtir Ecevit’e yakınlık gösterdi. Ben bunu yaşayarak gördüm. FETÖ hiç Erbakan’la beraber yürümedi. Hatta 28 Şubat’a gelinen süreçte korku oluşturmayı hedefleyen algı operasyonlarının yapıcılarından biri de FETÖ oldu. O günkü manşetlere bakarsanız, REFAHYOL’u hedef gösterdiklerini görürsünüz.

O MGK’da FETÖ ayrı olarak ele alındı. Bunun bir tehdit olacağı söylendi. Cemaatler arasında FETÖ’nün en çok güçlenen, siyasileşen, eğitim kurumlarıyla tüm dünyada yayılmaya çalışan, Türkiye’ye sıkıntı verecek bir yapı olduğunun farkındaydı MGK. Ama bütün bunlara rağmen MGK’dakiler, FETÖ’den oldukca bizim koalisyonumuza karşıydılar.

Yusuf Özdemir
 
Üst